Özellikle eylül ayına “masraf ayı“ demek geliyor içimden. Çünkü eylül ayında okullar açılıyor, çocuklu ailelerin harcamaları aşırı derecede artıyor. Aynı zamanda eylül ayı, düğün ayı olarak da bilinir. Çiftçi ürününü tarladan kaldırınca sıra oğlunun, kızının düğününe gelir. Sıcaklar hâlâ devam etse de, okullar açıldığı için eş dost da yaylasından, denizinden zorunlu dönüş yaptığına göre düğün için en uygun ay konumuna gelir eylül. 

Ünlü şair ve yazarımız Cahit Zarifoğlu da bu konuda bana destek veriyor:

“Vazgeçtim, sen ekimde gel. Eylülde herkes geliyormuş.“

Dolayısıyla düğün salonlarının işlerinin de en yoğun olduğu aydır. Düğün sahipleri bir iki ay öncesinden düğün salonu kiralamazlarsa açıkta kalabilirler. 

Düğün salonu diyorum ama bu salonların adları da değişiyor artık. Çoğu insan, bu mekânların adlarının anlamını bilmeyi bırakın, tabelasını okumayı bile beceremiyor. 

Gittiğim son düğün salonlarının adları şöyleydi: Dream Day Wedding, Kale Vip Wedding, Queen Wedding Convention Hall. Bir şey anladınız mı? Bunların yerine Türkçeleri olan Rüya Düğün Salonu, Kale Özel Düğün Salonu, Kraliçe Düğün ve Kongre Salonu deseler gelin ve damadın mutluluğuna halel mi gelecekti? 

Bir de Batı bizi kıskanıyor, bize imreniyor demiyorlar mı? Batı bizi nasıl kıskanıyor ve bize nasıl gıpta ediyor, sözüne gülmek mi ağlamak mı gerekir, bilemiyorum. Bir taraftan Batı’nın ürettiği araç gereçleri kullanıp yoksullaşırken diğer taraftan da kültürümüzün taşıyıcısı olan dilimiz de bu Batı hayranlığı yüzünden elimizden, dilimizden yavaş yavaş silinip yok oluyor.

Durup dururken nereden geldim bu konuya? Birer hafta arayla yapılacak olan iki düğüne katılmak için yaylanın serin havasını bırakıp güneşin hâlâ ateş kustuğu  Adana’ya gelmiştik. 

Perşembe akşamı ikinci düğünün kına gecesine katılmak için Yüreğir’in Köprüköy (Köprülü) Mahallesindeki gelin evinin yolunu tuttuk. Galeria’nın karşı tarafında, mahalle arasındaki boş bir alanda herkes yerini almış, karşılıklı iki projektör geceyi gündüze çevirmişti. Bir tarafta düğünün lokomotifi orkestra, tam karşılarında ise çiçeklerle süslü kemerli tahtlarında gecenin prens ve prensesi yer alıyordu.

(Geleneklerimizin zamanla nasıl değiştiğini ve kına gecesini başka bir gün paylaşacağım.)