“Eskiden çocuklarımı gördüklerinde bunlar Ali Bey’in çocukları derlerdi, şimdi beni gördüklerinde bu, Çağdaş ve Barış’ın babaları diyorlar…” Ali Kaya

Biz kimiz?

Bir günde tek başımıza kaç kişi oluyoruz?

Sabah uyandığımızda “birlikte uyandığımız” kimsenin eşiyiz… Çocuklarımızın anne ya da babası… Fırının müşterisi, dolmuşun yolsusuyuz. İş yerinde ya patronun işçisi ya da işçinin patronuyuz… Beden aynı, gezdikçe sıfatımız değişiyor.

İstersen Cumhurbaşkanı ol, torununun kreşine gidince “o çocuğun dedesisin…”

İnsan bulunuş nedenine göre sıfat edinir…

Bana göre: İnsanın mükemmeli kendisine biçilen sıfatları aşanıdır.

Eğer seni aşamıyorsa öğrencilerin; öğretmenliğin neye yarar?

Evet, sana biçilen sıfatları aşmak… Konumuz bu…

*

11 Ocak 2025 günü açılışı yapılan, 17. TÜYAP Kitap Fuarı’nda saygın ve değerli dostum Ali Kaya, sağ olsunlar ziyaretime geldi. Her zamanki gibi şık ve tam bir Cumhuriyet sürecinin Beyefendisi…

Sohbetimiz çok güzeldi… Oğlunun kitap yazdığından söz etti… Hemen kol kola girip, oğlu Barış Kaya’nın bulunduğu standa gittim.

Mem 2

Görüntüsü bile insanı kendi içinde yolculuğa çıkaracak bir kitap çıktı karşıma: “Ben Ali…”

Kitap açıkça, matbaa ve geçmişe yolculuk kokuyordu.

Barış Kaya, nazik ve saygılı bir üslupla bana kitabın çıkış öyküsünü anlattı.

Duygulandım elbette.

Bizim yaşantılarımız çocuk ve torunlarımıza yabancıdır.

Aradan bir nesil geçmesine karşın, aynı coğrafyanın farklı dünyalarında ve zaman dilimlerinde yaşadık…

Bir nesil sonramız, yaşam biçimi ve anılarımıza oldukça yabancı.

Barış Kaya, babasından dinlediği anılardan yola çıkarak yazmış kitabı…

Kitabı okudum… Çok değerli bir çalışma ve tavsiye ederim.

Çok güçlü bir anlatım…

Son zamanlarda sürekli tekrar ediyorum, Çukurova edebiyatının kavşak noktalarında durup, geliş geçişi zorlaştıracak kadar arıza yapan dozerleri artık yoldan çekmemiz lazım…

Yeni neslin önünü açmalıyız.

Bu coğrafyada sadece üç beş yazar yoktur… Çok değerli cevherler vardır. Bunların içindeki ateşi harlamamız lazım.

Yaş olarak bizlerin sorumluluğu artık budur.

Fuar boyunca Ali Kaya ve oğlu arış Kaya ile sık sık görüştüm.

Mem 1

Tabi bu arada kitabı da okumaya başladım. Çok etkilendim. Coğrafyamızda yaşanan reenkarnasyon inancı içinde gelişen ve hazin bir şekilde sonlanan aşk hikayesi…

Örgü ve kurgu yerinde…

Anlatım biçimine gelince, olağanüstü açık, içten ve sade…İnsanı hemen kapsayan ve su gibi berrak akıp giden bir hikaye…

Konudan söz etmeyeceğim… Kitaptan mutlaka edinin… İnanın bazı kitapları okumasanız da olur; bir eksiklik hissetmezsiniz.

Bu kitaptan edinmezseniz, bence eksik kalır…

*

Girişte başladığım konuya devam edeyim.

Kitabı okuyunca çok duygulandım / etkilendim. Beni duygulandıran sadece okumak değil, bir de Ali Kaya dostumuzun gözlerindeki ışıltı.

Bir baba düşünün, anlattığı anılar ve yaşadıkları, oğlunun keleminden dökülen bir kitaba dönüşüyor…

Bir baba olarak söylüyorum: bundan daha büyük mutluluk ne olabilir?

İşte ben o mutluluğu zaman zaman nasıl anlatacağımı bilemiyorum… Bilemedim de… Ama ben o mutluluğu ışığını Ali Kaya’nın gözlerinde gördüm.

Yine anlatamıyorum.

En iyisi bu duyguyu babanın kendi sözleriyle vereyim.

“Eskiden çocuklarımı gördüklerinde bunlar Ali Bey’in (Kaya) çocukları derlerdi, şimdi beni gördüklerinde bu, Çağdaş ve Barış’ın (Kaya) çocukları diyorlar…”

Bir babanın / İnsanın kendi eserinde eriyip onunla bütünleşerek yok olması ve sonsuza karışması böyle bir şey.

Cumhuriyet’i Atatürk’ten, Rodin’i Düşünen Adam’dan, Mevlana’ı Mesnevi’den kim ayırabilir?

O nedenle, içinde mutlulukla eriyip yok olacağı eserler üretebilen evlatlar yetiştirdiği için Ali Kaya dostumu yürekten kutluyorum…