Sudan Havadan Konuşalım

Sudan Havadan Konuşalım

Abone Ol

Şimdiye kadar hep’’Sudan havadan konuşma’’ diyorlardı. Bolluk ve temizliğinden miydi yoksa değerini bilmediklerinden mi?

Ülkemiz doğal olarak temiz ve kullanılır su kaynakları bakımından oldukça zengin rezervlere sahiptir. Ülkemizde 25 su havzası, 42 akarsu,  10 nehir, irili ufaklı 320’ ye yakın doğal göl ve 680 kadar baraj gölü bulunmaktadır. 112 milyar metreküp de su potansiyelimiz var. Bu potansiyelin ancak yarısı olan 56 milyar metreküpünü değerlendirebiliyoruz.

SU BOLLUĞUNDA KURAKLIK

Ülkemiz,  yer altı suları bakımından da oldukça zengindir. Bu zengin rezervlere karşın  ne yazık ki son 40 yılda yaklaşık 1.300.000 hektar (Van Gölü’nün 3 katı büyüklüğü) sulak alanın; kurutma, doldurma, su sistemlerine müdahaleler ve kirlilik nedeniyle ekolojik ve ekonomik özelliğini yitirdiği belirtilmiştir.

Bu oran, Türkiye’nin sulak alanlarının yarısını son 40 yılda kaybettiğini ortaya koymaktadır. Ülkemizin yeraltı su rezervinin üçte birine sahip Konya Kapalı Havzası’nda su seviyesi 1977’den 1997 yılına kadar sadece 4 metre azalmış olmasına karşın, son 8 yılda 8 metre civarında bir düşüş göstermiştir. Bu tehdidin en önemli nedeni, Konya Kapalı Havzası’nda yaklaşık 26 bin kaçak su kuyusunun varlığıdır.

ÜRKÜTEN RAKAMLAR

Dünya genelinde 1–2 milyar kişi için tatlı suya ulaşmak mümkün olmaktadır. Bu durum; gıda üretimi, insan sağlığı ve ekonomik kalkınmayı olumsuz yönde etkilediği gibi sosyal çatışmaları da beraberinde getirmektedir. Başta Ortadoğu ülkeleri olmak üzere, 232 milyon insanının yaşadığı 26 ülkede su krizi yaşanmaktadır.

Dünyada her yıl 250 milyon insanın sudan kaynaklanan salgın hastalıklara yakalanarak 10 milyonu hayatını kaybediyor. ,

Dünyada bir milyarın üzerinde insan sağlıklı içme suyuna sahip değilken, her yıl su kaynakları tükenmektedir.

 ÜLKEMİZDE DURUM

Zaten normal şartlarda önlem alınmazsa kısa bir süre içinde Türkiye’de su sıkıntısı çeken ülkeler arasına girecektir. Son yıllarda Kızılırmak Deltası (İç Anadolu), Sultansazlığı (Kayseri), Akyatan Lagünü (Adana), Yumurtalık Lagünü (Adana),  Gediz Deltası (Ege), Uluabat Gölü (Bursa),  Göksu Deltası (Mersin), Kızören Obruğu (Konya) gibi sulak alanlarımızda endüstriyel, evsel ve tarımsal kaynaklı kirlilik, bilinçsiz ve aşırı tarımsal su çekimi, barajların yapılması, aşırı ve kontrolsüz avcılık gibi faaliyetler yüzünden kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır.

Son 10 yılda Orta Anadolu’da Ereğli ve Hotamış Sazlıkları, Tersakan ve Eşmekaya Gölleri tamamen kaybedilen sulak alanlarımızdandır. Türkiye’nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü, Eber, Akşehir, Kulu ve Bolluk Gölleri, önlem alınmadığında öncelikle kaybedilebilecek sulak alanlarımız arasındadır. Ayrıca kirlilik nedeniyle Manyas, Uluabat, Eber, Beyşehir, Eğirdir sulak alanları ve Büyük Menderes, Gediz, Ergene, Seyhan, Ceyhan gibi akarsularımız tehdit altındadır. Yeraltı sularının azalması sonucu Meke Gölü kurumuş ve Konya Ovasındaki obruklarda su seviyesi son 10 yılda 15-20 metre civarında düşmüştür

 SUDAKİ AYAK İZİ

WWF Türkiye suyun kullanım ve tüketimindeki miktarların önemini ve gelecekte karşılaşabileceğimiz durumları ortaya koymak için “Sudaki Ayak İzi” üzerine bazı çalışmalar ortaya koymuştur.

Sudaki Ayak İzi; tüm üretim ve tüketim süreçlerinde kullanılan toplam su miktarını ifade eder. Yapılan bu çalışmaya göre; dünyanın ortalama su ayak izi yılda 1,24 milyon litre iken Türkiye’nin 1,61 milyon litre ile dünya ortalamasının üzerinde olduğu hesaplanmıştır. Yani bir insanın yaşamında kullanabileceği suyun temiz ve tatlı su olduğu düşünülürse ülkemiz su kaynaklarının bu miktardaki kişisel tüketime ne derece ve kaç yıl cevap vereceği şüphelidir. Bu denli sınırlı ve tehlike altında olan su kaynaklarımızı günlük hayatta aslında farklı şekillerde oldukça fazla kullanmakta ve israf etmekteyiz. Örneğin; damlayan musluklar günde 4 litre suyun boşa gitmesine neden olur. Duş yapmak küveti doldurarak yıkanmakla yarı yarıya su tasarrufu sağlar. Evde kullanılan suyun %30’u sifonlarla tüketilmektedir. Benzer olarak temizlik, beslenme ve yaşam alanlarımızın bakımında aslında farkına vararak ya da varmayarak gereğinden fazla su tüketimi yapmaktayız. Tüm bu değerler göz önüne alındığında Türkiye’de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4000 m3den yaklaşık 1430 m3e gerilemiştir. Ülkemizdeki şu anda var olan su ve sulak alan politikaları ve doğal dönüşüm süreçleri göz önüne alındığında önümüzdeki 10 yıl içinde bu oran 1000 m3e düşeceği tahmin edilmektedir. Yinede bir su yönetimi yapılmayacak ve uygulanmayacak ise bireysel olarak yapabileceğimiz bir takım uygulamalar ve tedbirler biraz da olsa su tüketimini azaltabilecektir.

ULUSLARARASI YAPTIRIMLAR

 Su kaynaklarının canlılar için ne kadar önemli olduğu gerçeği karşısında çok sayıda uluslararası yasal yaptırımlar getirilmiştir. Bunlardan birkaçını hatırlatmak gerekirse:

*Koruma Kanunu. Kanun No.831.Yayımlandığı R.Gaztete Tarihi:10.05.1926

*Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi (RAMSAR);

*Akdeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme (BARSELONA),

*Akdeniz’in Özel Koruma Alanlarına İlişkin Protokol (CENOVA);

*UNEP Okyanus ve Kıyı Alanları programı altında ve bu programın bileşeni olarak; *Akdeniz'in Kirliliğinin İzlenmesi ve Araştırılması Programı (MED-POL);

*Karadeniz’in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi (BÜKREŞ).

Hatta tüm bu yasal koruma tedbirlerinin yanı sıra her yıl dünyada sulak alanların ve suyun önemini vurgulamak ve gerekli tedbirlerin alınmasındaki mecburiyeti ortaya koymak için “2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü” ve “22 Mart Dünya Su Günü”  kutlanmaktadır.

SU İHTİYACIMIZ

Su canlı yaşamının vazgeçilmez bir bileşeni. İnsan vücudunun yüzde 65'i, kanın yüzde 80-90'ı, kasların yüzde 75'i, kemiklerin yüzde 22'si, beynin yüzde 75'i ve bitkilerin taze ağırlığının yüzde 60 ila 85'i sudan oluşturmakta. Yani su yaşamamız için gereken en temel madde. Sağlıklı bir insan için kilo başına 35 mililitre su alımı önerilmekle birlikte genel olarak, sağlıklı bir kişi her gün kaybedilen vücut sıvılarını yeniden yerine koymak için 2,5-3 litre su içmeli. Aksi halde yeterince su vücuda alınmadığı durumlarda sonuç ölümcül olabiliyor. Örneğin: Bir insanda su kaybı, %1 olduğunda susuzluk hissi, ısı düzeninin bozulması, performans azalması, %6 olduğunda halsizlik, titreme, %10 olduğunda bilinç kaybı ve %12 olduğunda ise %97 oranında ölümle sonuçlanabilecek. Yani bir canlının hayatta kalabilmesi için mutlaka suya gereksinimi var. Ekosistemlerin en temel üretici basamağını oluşturan bitkiler besin depolamak için suya bağlı bir dizi kimyasal reaksiyon gerçekleştirirler. Bu aşamalarda su eksikliği olması besin üretiminin yapılamamasına neden olur. Bu da besin eksikliklerine neden olarak bütün canlıların yaşamını tehdit eden bir unsur haline gelir.

PEKİ, NASIL BİR SU?

Canlıların yaşamında bu kadar önemli temel bir yapı taşı olan su, denizler, buzullar, göller, akarsular, barajlar, yer altı suları ve atmosfer gibi birçok yoldan elde edilir.

Unutmamak gerekir ki her canlının ihtiyacı olan suyun  miktarı  kadar suyun fiziksel ve kimyasal özellikleri de çok önemlidir. Bütün su yüzeyi ile kaplı alanların içine, üstüne ve kenarlarına baktığımızda görülen canlı farklılığından bunu anlamak çok zor olmasa gerek.

"SUSUZ HAYAT YOK"

Örneğin: Çamaşır ve bulaşık makineleri bir defada ortalama 40 litre su tüketir. Bütün bunlar doğayı ve kaynakları bu şekilde kullanmamızın bir sonucu iken birde yaşadığımız bu günün su gereksinimi düşündüğümüzde başımıza gelebilecek su tehlikesini tahmin etmek zor değildir. Burada ki veriler değişken olabilir.Gerçek olan ve demek istediğim:''Gelecek gün ve aylarda, böyle evde kalmaya devam ettikçe ve yaşam gereklerimize örneğin tarımsal üretim gibi ihtiyaç duydukça   daha fazla su kullanmak zorundayız ama fazla suyumuz yok. Susuz hayatta yok'' Şüphesiz şimdi belirteceğim bu basit önlemleri biliyorsunuz ama bir kez daha hatırlamada geleceğimiz için faydalı olacağını düşünelim:

BASİT ÖNLEMLER

*Makinelerimizi (bulaşık,çamaşır) tam dolmadan çalıştırmayalım ve düşük ısılı, kısa programları tercih edelim..

*Musluk altlarında yıkamayalım.

*Rezervuarların boyutunu küçültelim ve kademeli rezervuarları tercih edelim.

*Sifon çekildiğinde suyu renklendirsin ve temizlesin diye tuvalete asılan maddeleri kullanmayalım. Bunlar kanalizasyona karışarak kirliliğe sebep oluyorlar.

*Tıraş olurken, ellerimizi yıkarken, dişlerimizi fırçalarken, bulaşıkları sabunlarken musluğu ihtiyacımız olduğu kadar açalım.

*Sebze ve meyveleri musluk altında değil bir kap kacak içersinde yıkayalım, Yıkadıktan sonra kalan suyla çiçekleri ve bahçeleri vb. sulayalım. Mümkünse kullanılan suyu doğrudan veya arıtarak başka bir amaç için kullanabilecek bir düzenek kurmaya çalışalım.

*Deterjanlar suyu  kimyasal olarak kirlettiği kadar, atık maddelerin ayrılıp çözülmesini sağlayan yararlı bakterileri de öldürebildiğinden olabildiğince hiç veya az kullanalım vb...

*Yağışları toplayıp kanalizasyona gitmesini engelleyelim. Bahçede sifonlarda vb. yerlerde değerlendirelim.

*Tüm su akıtan musluklarda sensör teknolojisini kullanalım.

*Tarım üreticilerine de buradan bir çift sözümüz olsun: Lütfen, ihtiyacınız olan suyun hangisi olduğunu araştırarak ona göre en ekonomik yöntem ve teknolojiye göre (Damlama,  Püskürtme sulama) kullanalım. Üretiminiz de lütfen ellerinizi vicdanınıza koyarak kimyasal ilaç ve gübreyi ya hiç yada gerçek bilimsel verilerin ışığında kullanalım. Unutmayalım ki hem suyu, hem ürettiğimiz ürünü, hatta toprağımızı ve havamızı kirletiyoruz. Kendimizi hatta işin kötüsü kendinizi ve ailenizi de kirletiyorsunuz; lütfen…

SU HAYATTIR

Gelecekte bir gün “Su gibi akmak” “Su gibi gitmek” “Suyun yüzüne çıkmak” deyimleri anılarda kalmasın, belki de bir gün çocuklarımız, torunlarımız “Bin dereden su getirmek” sözünü duyunca “gerçekten bin tane dere var mıydı?” demesin. Susuz bu dünyada “Suya götürüp susuz getirmek” deyimiyle nasıl şakalaşıyordunuz demesinler. Hele hele ''Susuzluğun çığlığını' 'hiç duymasınlar. Havanda su dövmesinler. Pişmiş aşa su katmasınlar. Saman altından su yürütmesinler. Su koyuvermesinler.

Onun yerine: “içtikleri su ayrı gitmesin.”

“Su gibi bilsinler.”

“Taşı sıkıp suyunu çıkarsınlar” ve “Su gibi aziz olsunlar.”

“Akan su, yolunu bulur…” desinler

 Prof.Dr.Atabay Düzenli

Doğa ve Yaşam Bilimci

atabaydüzenli@gmail.com