Başkent’te yaşayan Ebru Sanatçısı Duygu Orak İnce, yaptığı eserlerle yurt içinde ve yurt dışında önemli sanat projelerinde yer aldı. Ebru sanatını geleneksel yöntemlerle icra eden İnce, 7 yıl boyunca Ankara’dan İstanbul’a Neyzen, Ebrucu Sadreddin Özçimi’nin derslerine katılabilmek için sanat yolculuğu yaptı. Atölyesinde öğrencilerine mesleğin inceliklerini aktaran genç Ebrucu, bu sanatın Osmanlı ile zirveye ulaştığını, söyledi.

Ankara’nın Çankaya ilçesinde Anadolu Meydanı’nda ebru atölyesi bulunan sanatçı Duygu Orak İnce , sanatının inceliklerini, icazet geleneğini anlattı. Neyzen, Ebrucu Sadreddin Özçimi’nin kendisini öğrenci olarak kabul etmesi üzerine profesyonel anlamda ebru çalışmalarına başlayan İnce, 2009 yılında Gülzar-ı Âşıkan’ı atölyesini kurdu.

Atölyesinde eserlerini icra eden ebru sanatçısı İnce, üniversitede okuduğu bölüm ile birlikte bu sanatla tanıştığını ve hocaları vasıtasıyla da hayatını ve sanata bakış açısını değiştiğini söyledi. Türk - İslam sanatı olan ebruya gönül veren sanatçı İnce Hocası Sadreddin Özçimi’nin derslerine katılabilmek için 7 yıl boyunca Ankara’dan İstanbul’a bıkmadan uzanmadan yolculuk yaptı. Azmi sonunda Ebru sanatında önemli bir yol kat eden İnce, başarısını uluslararası sanat projelerine de taşıdı.

"Her ebru tek ve biriciktir"

17 yıldır çalışmalarını sürdüren İnce, Ebru sanatının hüsnü hat ve tezhip gibi kadim sanatlardan olduğunu ifade eden İnce, “Bu sanatlar hem birbirlerinden ayrı müstakil sanatlar hem de birbirleriyle iç içe birbirini bütünleyen sanatlardır. Ebru sanatının tarihi çok eskidir ve tam tarihi bilinmemektedir. Bunun için tarihin de kendisi gibi suya yazılı olduğunu söyleriz. Ebrunun bize Uzak Doğu ya da Asya’dan geldiğine dair bilgiler var ama İstanbul merkezli kemale erdiğini, yükseldiğini ve değer gördüğünü biliyoruz. Bir Osmanlı sanatdır ve Osmanlı ile zirvesine ulaşmıştır. Avrupa’ya Türk kağıdı olarak yayılmıştır. Her ebrunun tek ve biricik olması hasebiyle değerli belgeler tahribata ya da değişikliğe uğramaması için ebrulu kağıtlar üzerine yazılmıştır” dedi.

İslam sanatlarında sanatkarın yaratıcısına olan saygısından ötürü nesnenin birebir aynısının icra edilmesinin doğru olmadığını hatırlatan İnce sanatçının çalışılan motifin üsluplaştırıldığını belirtti. İnce, “Bizim yaptığımız çiçek bir çiçeğin birebir aynısı değildir ama bakan ona baktığında evet bu lale, doğada duruşu gibi değildir. Gelincik nispet eder yani ona hatırlatır. İslam sanatlarında amaç bezemek güzelleştirmektir. Ebru sanatına bakıyoruz ebru sanatı karşımıza önce kitap bezeyen ara kağıdı olarak çıkıyor. Kitabın tamamlayıcısı, süsü daha sonra hüsnü hatın tamamlayıcısı, hattat yazısını yazıyor ve etrafı süsleniyor ya da tezhip kullanılıyor. Ebruya İslami açıdan baktığımızda yüklediğimiz anlam çok önemli. Boyanın, renklerin, fırçanın sizi irşat etmesini beklerseniz yol alamazsınız. Burada siz bunu hakkın bir tecellisi olup, bu en büyük sanatkar Allah sonuçta. Bizler aciz mukallitleriz. Cenabı Allah bu sanatı halk etmesinden biz kendi payımıza düşeni arayarak burada İslami yönden kendimizi bezemeye çalışıyoruz. Aslında yapmaya çalıştığımız duvarları süslemek değil, ebruları yapıp asarken kendi yolculuğumuzu güzel ve hakikatli bir şekilde yürümektir” diye konuştu.

Ebrunun hüsnü hat ve tezhip gibi diğer İslami sanatlar ile bütünleştiği noktalar olduğunu aktaran İnce," Ebru kendi içinde müstakil bir sanat ama yine İslam sanatlarımızdan hattat ve ebru ile birlikte bir araya geldiğinde çok güzel sanat eserleri ortaya çıkıyor. Hat, tezhip ve ebru biz bugün çalışmalarımızı yaparken kase ebru dediğimiz çok önemli bir tekniği kullanıyoruz. Bunun içinde hat sanatından istifade ediyoruz. Ebru bir hat ile bir tezhip ile bir araya geldiğinde nurun ala nur oluyor” ifadelerini kullandı.

Ebruda bulunan icazet geleneği ile sanatın aslında yeni başladığını ve sanatı icra etmeye çalışan kişinin aslında icazet ile birlikte talebe kıvamına geldiğini vurgulayan İnce, “Talebe, icazet kendisine nasip olursa aslında bir başlangıç olduğunu anlar. İcazet sanatçının bu sanatı icra edebilme ehliyetidir. Hocası ona evet sen bu konuda yetkinsin bunu öğretebilirsin, öğretme ehliyetin ona vermiştir ama bu kişiyi oldum değil olacağım, olmalıyım için daha yürüten bir yol” şeklinde konuştu.

Ebrunun geçmişten bugüne yaşadığı değişiklikler, kullanılan malzemeler ile ilgili bilgi veren İnce, şunları kaydetti:

“Ebru kadim bir sanatımızdır. Burada kadim sanat derken kadim kısım çok uzun yıllar malzemede değişiklik olmamasıdır. İlk ebru eserlerinde nasıl öd kullanılıyorduysa hala kullanılıyor. Öd en önemli malzemelerimizden biridir alternatifi yoktur. Fırçalarımız da öyle. Atkılı ve gül dalı yine kadim malzemelerimizdendir. Ebruda kullandığımız suyu oluşturan malzemeyi önce salep diye biliyoruz sonrasında geven otu dediğimiz bitkinin köklerinden elde edilen kitreyi sulandırarak ebru yaptığımız dönemler vardı. Son 20- 25 yıla yakındır da yine bir gıda maddesi yoğunlaştırıcı olan bir kıvam artırıcı kullanıyoruz. Deniz kadayıfı ya da kerajin diye isimlendiriliyor. Boyalarda artık canlı renkler cezbesi ve talep görmesi sebebiyle organik pigmentleri kullanıyoruz. Hala toprak boya kullanıyoruz. Toprak boyalarımızı kendimiz ezip terbiye ediyoruz.”

Ebru malzemelerine ulaşımın çok kolay olduğunu söyleyen İnce, şöyle konuştu:

“Ebru sanatçısı birçok malzemesini kendi yapar, kendi yapmasa da iyi kalitede malzeme tedarikçilerinden bulabilir. Ebruda da en güzel taraf malzemenin raf ömrü çok uzundur. Boyalarınızı hazırlarsınız ya da hiç açmazsınız raf ömrü yoktur onlar on yıl sonrada kullanılabilir. Kullanılan malzemenin kalitesi çok önemli. Çünkü birinci hamur kağıt en standart derste kullandığımız kağıttır bir de asitsiz kağıt vardır. Ebrucu ebrularını asitsiz kağıda aldığında asitsiz kağıdın toprak boyayla uyumu, boyanın kağıda yapışması hamur kağıttaki gibi değildir. Her işte olduğu gibi nasıl tezhipte fırça malzemeleri varsa hattatlar mürekkep markalarını ona göre seçiyorsa biz de ebruda iyi markalarla çalışmaya gayret ediyoruz. Ebruda en önemli nokta şudur. Kem aletle kemalat olmaz diye en iyi malzemeyi kullanıyoruz ama kişi en iyi malzemelere sahip olsa da eğer ayar yapmayı bilmiyorsa o malzemelerle hiç yol alamaz yani ebrucunun yetkin olması çok önemli burada.”

Ebrunun suyun üzerine icra edilmesinden kaynaklı bir huzur etkisi oluşturduğunu, suyun bir kimyasının ve simyasının olduğunu ifade eden İnce, şu ifadeleri kullandı:

“Teknemizdeki suyla insan vücudundaki suyun rabıtaya geçtiğine inanıyoruz. Enerji, ruh hali çok önemli. Daha üzgün, daha kederli, daha agresif, daha hoyrat zamanlarımızla tekneye oturduğumuzda aldığımız neticelerin değiştiğini gördük. Demek ki bu insanın psikolojisi ile beslenen bir sanat ve bunun bilimsel olarak da verileri var. Öğrenci o gün üzgün, dertli, işleri, boyaları açılmaz, fark etmeden zeminin çok atar, yemek yapmak el lezzetidir ya ebru da öyle.”

İnce son olarak iyi ebru yapmanın iyi ebrucu olduğunu göstermediğini ve malzemenin, suyun, boyanın dilinden anlaşıldığı takdirde iyi bir ebru sanatçısı olunacağını kaydetti.